Zümrüt taşı özelikleri
Zümrüt taşı ;
Doğanın en göz alıcı yeşili, değerli taşlar arasında ayrı bir yere sahip olan zümrüt taşının yeşilidir. En kaliteli yeşile sahip zümrütler bazen elmastan bile daha pahalı olabilmektedir.
Zümrüt, gemolojide (değerli taşlar bilimi) Beril grubunda yer alır. Grubun diğer üyeleri akuamarin, morganit, heliodor, yeşil beril, kırmızı beril (bixbite) ve gosenittir. Beril grubunun temel maddeleri alüminyum ve berilyum silikattır. Taşın kimyasal formülü ‘Be3Al2Si6O18’dir. Kristal simetrisi altıgen prizmadır. Ayrışması yoktur. Özgül ağırlığı 2.63-2.91 arasında değişir. Sert derecesi 7,5-8 (Mohs). Işık kırılma oranı (1.5661.602) ve ışık saçılımı düşüktür.
Zümrütlerin bünyesinde ince çatlaklar veya bazı madde katılımları görülür. Gömülü olan bu yabancı mikroskobik materyaller taşın milyonlarca yıl geriye giden oluşum hikayesini açıklar. Günümüz teknolojisinde elektrospektrometre ile taşların sahteleri gerçeklerinden ayrılabilmekte; aynı zamanda bünyelerindeki yabancı maddeler yardımıyla hangi coğrafyadan çıkarılmış oldukları tahmin edilebilmektedir. Saydam veya yarı saydam olabilen zümrüt, cam parlaklığındadır. Zümrüde yeşil rengini veren krom veya ‘vanadium’dur.
Zümrüt, Avrupa ve Asya`nın eski kültürlerinde, mitlerin ve efsanelerin taşı olmuştur. Antik Yunan`da, “Tanrılar”la “İnsanlar” arasında aracı olan, Hermes`le özdeşleştirilen Zümrüt, bundan dolayı Tanrısal ölçülerin simgesi olmuştur. Zümrüt yeşil renginden dolayı, bitki dünyasının da bir sembolü olarak görülmüş ve yağmur yağdırdığına inanılmıştır. Hükümdar ve soylu aileler, her birinin kendine özgü hikayesi olan, çok büyük ve değerli zümrütlere sahiptiler. Geçmişte Şeytan`ın Cennet`ten kovulurken alnından düşen taşın ve Kutsal Kadeh`teki taşın da Zümrüt olduğu söylenir. Zümrüt`e kimi yerlerde “Koşulsuz Aşk Taşı” da denmektedir ve sevgililerin birbirlerine verebilecekleri en iyi armağan olarak görülür. Kesimi sertliğinden dolayı bir hayli zor olan zümrüt için taş ustaları ayrı bir kesim stili geliştirmişlerdir. Taşın temizliğini, renk özelliklerini ve sağlamlığını destekleyen ‘zümrüt kesim’ en fazla tercih edilen kesim haline gelmiştir. Mayıs ayının doğum taşı olan zümrüt ayrıca evliliğin 20. ve 35. yılları için en uygun hediye olacaktır.
Zümrüt sözcüğü Pers kökenli olup daha sonra Yunanca’da kullanılmaya başlanarak ‘smaragdos’ ve ‘smaragdus’ haline gelmiştir. Ortaçağ Avrupa’sında ise ‘esmeralde’ isimleriyle anılıyordu. Günümüzde batı dillerinde ‘emerald’, ‘emeraud’, ‘esmeraldo’ gibi değişik biçimlerde söylenmektedir. Tarihteki ilk zümrüt madenleri eski Mısır’da milattan önce 3000 – 1500 yılları arasında kurulmuştur. Daha sonrasında ise Mısırlılar bu madenler ‘Kleopatra’nın Madenleri’ olarak adlandırılmıştır. 1500’lü yıllara kadar Batılıların zümrüt ihtiyacını karşılayan ana kaynak Mısır’daki madenler olmuştur. Ayrıca Avusturya Habatchal’da (bugünkü Salzburg) Keltlerin ve Romalıların zümrüt madenleri vardı. Ortaçağda Salzburg’un başpiskoposları bu madenleri kendi hesaplarına çalıştırıyordu.
Aztek ve İnca gibi Orta Amerika medeniyetleri de dini ayinlerinin vazgeçilmez bir parçası olarak gördükleri bu taşa özel önem vermişlerdir. Yazılı tarihin başlangıcı ile zümrüt ve insan arasındaki ilişki belgelenmiş ve günümüze kadar ulaşan mucizevi zümrütler insanlığın bu taşa olan ilgisini artırmıştır. ‘Moğol Zümrüt’ü’ olarak anılan taş bu konudaki en güzel örneklerdendir. 17. yüzyılda Hindistan’da yaşayan bir rahibe ait bu 217 karatlık taşın bir yüzünde çiçek desenleri diğer yüzünde ise dini figürler kazınmıştır. Birçok kültür bu taşın iyileştirici özellikleri olduğuna inanmış ve tedavi amacıyla da kullanmıştır. Çağlar boyu, zümrüde birçok gizemli özellik atfedilmiştir. Takıldığında insanları sara hastalığına karşı koruduğu, dizanteriyi iyileştirdiği, kadınların kolay doğum yapmasını sağladığı, kötü ruhları kovduğu, taşıyanın iffetini korumasına yardım ettiği… gibi. Yeşil renginin gözlere iyi geldiği kabul edilmiştir. Diğer bir inanışa göre de üzerinde zümrüt taşıyan kişi cinayet işlerse bu taş kendiliğinden parçalanır.
Yeşil her sene tekrarlayan baharın ve hayatın rengidir. Ayrıca güzellik ve daimi aşkların rengi olarak da algılanmıştır. Eski Roma’da yeşil aşk ve güzelliğin tanrıçası Venüs’ün rengidir. Bu rengi kutsallaştıran bir kültür de İslam inanışıdır. Birçok İslam devleti bayraklarında bu rengi kullanmıştır. Bazı İslam ülkelerinde Zümrüt`ün var olan koruyucu tılsım gücünü, bazı ayetler okunarak daha da güçlendirildiğine de rastlanmıştır. İslam ülkelerindeki bu inancın aksine Hristiyan Kilisesi yeşil renkten pek hoşlanmamış ve Zümrüt`ü Şeytan`ın Taşı olarak görmüştür. Ancak unutulmamalıdır ki, Ezoterizm`de de yeşil, bilgeliğin ve bilginin de sembolü olarak nitelendirilmiştir. Zümrütteki yeşilin özelliği ise; doğada bulunan bütün yeşil tonlarını içermesidir. Işığa bağlı olarak en açık yeşilden en koyu olanına kadar tüm yeşil yelpazesine sahip tek taştır.
En saf zümrütler Kolombiya’dan
Dünyada zümrüt üretiminin önde gelen ülkesi Kolombiya’dır. Ülkede yer alan 150 yakın maden dünya ihtiyacının yarısından fazlasını karşılar. Ayrıca yeryüzündeki en saf zümrütler de bu ülkeden çıkarılır. Bunun dışında Zambiya, Zimbabve, Madagaskar, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve Rusya’da da zümrüt yatakları işletilmektedir. Bu ülkeler arasında Zambiya zümrütleri diğerlerinden derin yeşil renkleri ve ışığı geçirgenlikleri ile kalite açısından ayrılır.
Yeni dünyanın 1492’de keşfinden sonra İspanyollar 16. yüzyılın başlarından itibaren Güney Amerika’nın bütün doğal kaynakları gibi zümrüt madenlerini de yağmaladılar. Kumandan Pizzaro 1533 yılında sadece bir seferde dört büyük sandık dolusu zümrütü İspanya’ya gönderdi. Kolombiya’da Muzo ve Chivor zümrüt yataklarını keşfeden İspanyolların Avrupa’ya getirdikleri zümrütler, o güne kadar eski dünyanın tanıdığı zümrütlerden çok daha büyük ve kaliteliydi. Ayrıca Avrupa’nın birçok bölgesinde, Batı Pakistan ve Hindistan’ın bazı bölgelerinde, Rodezya, Brezilya ve Urallar’da zümrüt madenleri bulunmaktadır. Osmanlılar ve Mughallar da özellikle 17. yüzyıl başlarından itibaren Avrupalılardan Kolombiya kökenli zümrütler ithal etmişlerdir.
Zümrüt çok pahalı olduğu için eski çağlardan beri yapay olarak elde edilmeye çalışılmıştır. Roma döneminde cam taklitleri üretilmiştir. Yapay zümrüt denemeleri ancak II. Dünya Savaşının hemen öncesinde başarıya ulaşmış ve Almanya’da zümrüt sentezine ilişkin bir patent alınmıştır. 1946’da Amerika Birleşik Devletleri’nde sulu çözeltiden yüksek basınç ve sıcaklık koşullarında oldukça kaliteli zümrütler üretilmiştir. Bu koşullarda gelişen kristaller doğal örneklere çok benzemekte, onların rengine, görünümüne oldukça yaklaşmaktadır. Yapay zümrüt mor ötesi ışık altında koyu kırmızı renkli flor ışıma özelliği gösterir. Doğal zümrüdün ise böyle bir özelliği yoktur.
Ustaca yapılmış bir kesim, zümrüdün kusurlarının görünmesini en aza indirir ve taşın rengini en iyi şekilde ortaya çıkarır. Hemen hemen bütün dünyada yaygın olan kesim basamaklı-step-cut veya trap-cut denilen-kesimdir. Daha sonradan bu tarz kesimli diğer taşlara da zümrüt kesim (emerald-cut) adı verilmiştir. Karışık (mixed-cut) veya pırlanta kesimler de zaman zaman moda olmakla birlikte, taşa camsı bir görünüm verdiği için yüksek kalitedeki zümrütlerde tercih edilmezler. Düşük kaliteli zümrütlerde kabaşon kesim daha yaygındır.
Hindistan’ın Rusya veya Transvaal’dan ithal ettiği düşük kalitedeki zümrütler kabaşon veya boncuk şeklinde kullanılır. Bazı zümrütlerin yağ içinde kaynatılarak uygun renge sahip olmalarının sağlandığı görülür. Bu şekilde işlem görmüş zümrütlerde zamanla lekeler ve benekler ortaya çıkar. Herhangi bir şüphe durumunda en iyi yöntem; taşı bir süre sıcak alkolde bırakmaktır. Sahte materyal çözünürken taşın gerçek rengi kendini gösterecektir.
Yorumlar -
Yorum Yaz