Eşkiya Nedir – Eşkiyalığı Doğuran Sebepler
Eşkiya Nedir – Eşkiyalığı Doğuran Sebepler
Eşkıyalık hareketleri başlıklı bir çalışmanın hudutlarının belirlenmesi çok kolay değildir. Zira eşkıyalık kelimesinin lügat veya ıstılahı manasını ilgili kaynaklarda bulmanın kolaylığı ile eşkıyalık hareketi diye adlandırılan herhangi bir hadisenin; sebeplerini, boyutlarını ve neticelerini izah etmenin zorluğu zıt görünmektedir. Tarihte, farklı zaman ve mekanlarda ortaya çıkan eşkıyalık hareketleri, benzeri sebeplerle ortaya çıkmış olsalar bile farklı zaman ve mekanlarda farklı şekillerde cereyan etmiş ve farklı neticeler ortaya çıkarmışlardır. Osmanlı Devletindeki eşkıyalık hareketleri de benzeri durum arz etmektedir. Dünya tarihindeki eşkıyalık hareketleriyle benzerlikleri kadar farklıkları-da bulunmaktadır. Eşkıyalık hareketlerinin sebep ve neticelerinin farklılıkları bazen aynı ülkenin kendi tarihi ve coğrafyasında da görülebilmektedir. Osmanlı Devletinde isyanlar ve eşkıyalık hareketleri konusunda önemli çalışmalar yapılmasına rağmen, özellikle şehirlerle sınırlı olanların yeterli olduğunu söylemek zordur. Eşkıya kelimesi “şaki”kelimesinin çoğuludur. Lügatte; 1. bahtsız, fena hareketli,haylaz, habîs 2. haydut, yol kesen manalarına gelmektedir. Osmanlı vesikalarında ise; şekavette bulunan şaki veya eşkıya başlarına bir kişi ve onun emrinde topluluklar; “Kutta-i tarîk, haydüd, türedi eşkıyası, erâzil” şeklinde adlandırılırken kalabalık toplulukların şekâvetleri “Türkmen eşkıyası, Ekrâd eşkıyası Levendât eşkıyası, Saruca-Sekbân, Türedi eşkıyası, suhte vb.”biçiminde adlandırılmakta-dırlar.
Osmanlı Devletinde eşkıyalık hareketlerini, askerler, resmi vazifeliler, çeşitli sebeplerle işsiz-güçsüz kalan köylülerin çıkardığı malumdur. Devlete ve topluma daima ağır bedelleri olan bu hadiselerin, 16. ve 17. asırlarda Osmanlı Devletinin karşılaştığı en büyük tehlike olduğu da tartışılmaz bir gerçektir. Buna mukabil, Osmanlı Devleti, eşkıyalığa karşı; kararlı, ama esnek, kendine has bir yol-yordam takip etmiş ve neticede, devletin ve toplumun lehine istediği maksadı hasıl etmiştir denilebilir.
Genel olarak Rumeli ve Anadolu’da Eşkıyalığı Doğuran ve Kolaylaştıran Sebepler:
Osmanlı Devleti’ndeki eşkıyalığın ortaya çıkışsebeplerini: ekonomik şartların kötüleştiğinde, hain devlet görevlilerinin işsiz, güçsüz köylüleri harekete geçmek zorunda bırakmaları şeklindeki yaygın görüşle izah edenler çoğunlukta olmakla beraber, farklı görüşler de bulunmaktadır. Osmanlı ülkesinde eşkıyalık hareketleri; 16. asırda başlamış ve 17. asırda da devam etmiştir. 16. asırda köylüler, idari aksaklıklar sebebiyle merkezi iktidarın zayıfladığı dönemlerde, Anadolu’da isyanlarla eşkıyalıklar yaparken, Rumeli’de benzeri köylü eşkıyalıkları yoktur. Buna mukabil 17. asrın sonlarına doğru ise, Anadolu’daki eşkıyalıkların yanında Rumeli’de de isyanlar ve eşkıyalıklar ortaya çıkmıştı. Fakat Rumeli’deki eşkıyalıklar Anadolu’daki eşkıyalıklardan farklılıklar arz etmekte ve doğrudan devlete karşı yapılmışlardı. Özellikle 17. asrın sonlarına doğru “haydûd”adı verilen Balkanlardaki eşkıyalık hareketleri askeri isyanların içinde kabul edilmelerine rağmen bu eşkıyalıklar, Anadolu’daki eşkıyalıklardan farklıdır. Umumi olarak Anadolu’daki isyanların ve eşkıyalıkların sebepleri; reaya durumundan kurtulmak, kentli veya paralı asker durumuna gelmek olarak açıklanmaktadır. Rumeli’deki eşkıyalıklar ise, Rumeli’ye geldiklerinden buyana düzensiz savaşçılar olarak çarpışmışve ganimet peşinde yaşamaya alışmış göçerlerin, Viyana Kuşatması başarısızlığından sonra geriye, imparatorluğun çekirdek toprakları içine itilmeleri dolayısıyla eşkıyalık yaptıkları şeklinde kabul edilmektedir. Rumeli’deki eşkıyalıkları yapanların yalnız Yörükler olmadığı, az da olsa Yeniçeriler ve halktan kişi ve toplulukların da; Müslim ve gayrimüslim eşkıyalıklar yaptıkları bilinmektedir. Rumeli’deki geriye çekilmenin toplulukların basit yer değiştirmeleri demek olmadığı da unutulmamalıdır. 17. asrın ikinci yarısından itibaren Rumeli’nin tarihini belirleyen geri çekilmenin sebeplerini Osmanlı Devletindeki 17. asrın ikinci yarısındaki siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerin belirlediği muhakkaktır. Osmanlı Devleti 17. asrın ikinci yarısında dışarıda Girit’in fethini tamamlamış ve Cehrin Seferi ile en geniş sınırlara ulaşmıştır. İçeride ise, celâli kalıntılarını temizlemiş ve “Kadızâdeliler”adıyla bilinen selefi hareketi de ortadan kaldırmıştır. Bu baş arılarda Köprülü ailesinin yeri tartışılmaz. 1683’de başlayan Viyana Kuşatması ise başarısızlıkla bitmiştir. Viyana Kuşatmasından sonra kaybedilen toprakların tekrar alınması maksadıyla Osmanlılar
birkaç defa hamle yapmışlarsa da başarısız olmuşlardır. Başarısızlıkla mesul tutulan IV.
Mehmet 1687’de tahttan indirilerek yerine II. Süleyman tahta çıkarılmıştır. Ülkede yeni hamleler yapmak maksadıyla malî ve idarî tedbirler alınarak sıkıntılardan kurtulabilmek için hal çareleri aranmış, devam eden savaşlar dolayısıyla artan masraflar devlet hazinesini zayıflatmıştır. 1687’de “imdâd-ı seferiye”ve yapılan“müsadere”ler ihtiyaçları karşılamaya yetmemiştir. 1688’de çıkarılan “nefir-i ‘amm” kanunu ülkedeki sıkıntıları iyice artırmıştır. İdarecilerden bazıları yetkilerini kötüye kullanmışlar ve halk üzerindeki baskıları artırmışlardır. Dayanılmaz hale gelen sıkıntılar yeni isyanları ve eşkıyalıkları ortaya çıkarmıştır.
Ülkenin sıkıntılarına çare olabilir düşüncesiyle, Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa sadrazamlığı getirilmiştir. Sadrazam, tedbir olarak: halk üzerindeki bazı örfî vergileri azaltmışve 1691’de Rumeli’deki Yörüklere “evlâd-ı fâtihân”adıyla yeni bir düzen vererek silahlandırmıştır. Bu tedbirlerin başarılı neticelerinden olarak Rumeli’de; Belgrat, Vidin ve Nişgeri alınmış ise de, 1691’de Fazıl Mustafa Paşa ölmüştür. Saruca-Sekbânların diğer ifadeyle, “Türedi eşkıyası”her tarafa yayıldı. Bu topluluklar halktan türlü isimler altında paralar toplayarak; topluma sıkıntılar veriyorlar resmi hüviyetlerini kullanarak da eşkıyalıklar yapmışlar ve günlük hayatı çekilmez hale getirmişlerdi. 1695’de tahta çıkan II. Mustafa askeri ve iktisadi birçok karar tatbik etmek istemiştir. Bu defa da Rusların Karadeniz’e yerleşmek istemeleri ve Avusturyalıların Fransızlarla “Ryswick Barışı”nı (1697) yaptıkları için batı cephesinde savaşmayan Avusturyalıların, Tuna kıyılarına yerleşmelerine engel olunamamıştır. Bu sırada Osmanlı ülkesinde uzun süren harpler ve kıtlık fiyatların artmasına ve temel ihtiyaç maddelerinin bulunamamasına sebep olmaktaydı ki, benzeri şartlar da, ülkenin iç durumunu kötüleştirmiştir. Bu şartlar eşkıyalığın artmasının ve yayılmasının sebepleri olmuştur. Bu tedbirlerde tam olarak netice almaya yetmemiş, devletin aldığı tedbirler eşkıyalığı önlemeye yetmeyince, bütün ülkede eşkıyalıklara karşı ahali de kendi imkanlarıyla tedbirler alarak bir bakıma idarecilere yardımcı olmuşlardır. Amcazade Hüseyin Paşa hem eşkıyalığa son vermek ve hem de bu şartlarda daha iyi bir barış yapabilmek umuduyla sadrazam yapılmıştır. Eşkıyalığın arttığı her iki dönemde de alınan tedbirler eşkıyalığı ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Osmanlı Devleti en muhteşem dönemini yaşadığı 16. asrın son çeyreğinde büyük iktisadi buhranlarla karşılaşmış ve bu durum 17. asrın ortalarına kadar devam etmiştir. Devlet idarecileri, Osmanlıya has tedbirlerle bu buhranı savuşturmayı başardıkları gibi 1683’de ortaya çıkan eşkıyalıkları da aynı usullerle savuşturmayı başarmışlardır.
Yorumlar -
Yorum Yaz